Basat Tepegöz - Hor Görme Elimden Tut

Arkadaş muhabbetlerinde birkaç kez “herkesin oyunun eşit sayılmaması” fikri üzerine tartışılmıştı. “Herkesin oyu eşit sayılmasın!” diyenlerin sunduğu başlıca sebep seçmenlerin eşit olmayan eğitim seviyeleri... Üniversite mezunu bir işveren ile tarlada çalışması gerektiği için ilkokulunu yarım bırakan adamın oyu bir olamaz bu savı savunanlara göre. Haklı olabilirler mi? Kısmen evet. Kısmen de hayır. Bir kere tüm genellemeler gibi, bu genelleme de muhakkak yanlıştır. Üniversite mezunu birinin yıllar içinde belli bir genişlikte dünya algısı tabi ki oluşmuştur ancak her üniversite mezununun dünya algısı, okula gidememiş her yurttaştan daha geniş midir? Kusura bakmayın ama bu soruya “EVET!” diyebilenleri samimi bulmuyorum…

Tabi bu arada, bu sav ile gelenlerin çoğunun en son seçimlerde AKP’nin yüzde 47 almasını sindiremeyen, “bunlar hep eğitimsiz, fakir insanlar yüzünden başımıza geliyor! Bir torba kömüre oylarını (kendilerini) satıyorlar!” diyen insanlar olduğuna da dikkati çekerim. Olaydaki ironi ise bu savı ortaya atanların önemli bir kısmının kendini solcu görmesidir… Neyse ben bu konulara fazla girmeyeceğim. Eğer girersem yazı çok farklı yerlere gidebilir, amacından sapabilir.

İzninizle “Herkesin oyu eşit sayılmamalıdır” diyenlere birkaç soru sormak istiyorum. Bu fikir bana o kadar ters geliyor ki; sunulan bazı sebeplere az çok katılabilsem de, iş uygulama kısmına gelince tamamen kilitleniyorum. Sorularımı, tatmin edici cevaplar alamayacağımı bile bile soruyorum baştan da belirteyim. Daha önce bu konu üzerine girdiğim muhabbetlerde bana uygulama konusunda hiçbir fikir sunul(a)madı. Onun yerine mevcut vahamet üzerinde duruldu ve işlerin böyle yürüyemeyeceğinden sık sık dem vuruldu.

Velev ki herkesin oyu eşit olmasın dedik… Ya sonra?

Kimlerin oyu kimlerinkinden değerli olacak? Ne kadar değerli olacak? Ortada bir ya da birden fazla katsayı mı olacak? Bu katsayı nasıl hesaplanacak? Bu katsayı hesaplanırken hiç hak yenmeyecek mi? Bütün bunlara kim karar verecek? Bu süreç gelecekte %10 barajı gibi politik bir araca dönüşmeyecek mi?

Bu sorulara kesin ve net cevaplar istiyorum. Verebilen var mı? Varsa cevaplasın…

Mesela bazı varlıklı aileler çıkıp “Ben bu ülkenin ekonomisinde şu kadar söz sahibiyim; devlet politikaları benim hareketlerimden, benim hareketlerim de devlet politikalarından bire bir etkileniyor” diyerek, verdiği oyun elindeki şirketlerin değerine göre hesaplanmasını talep etmez mi? Ya da doyumsuz bir fabrikatör çıkıp da “Benim her işçimin bir oy hakkı vardır, ancak benim oyum bütün işçileriminki kadardır çünkü onlara iş imkânı sunuyorum” diyemez mi?

Üniversite mezunlarının oyunu lise mezunlarından, lise mezunlarının oyunu da ilköğretim mezunlarından değerli aldığınızı varsayalım. Peki, bu sefer de “Hiç A üniversitesi mezununun oyu, B üniversitesi mezunuyla bir olur mu?” tartışması başlamaz mı? Paralel tartışmalar lise ve ilköğretim okulları bazında da yaşanmaz mı? Ne yapacaksınız bu durumda? ÖSYM taban puanlarını mı temel alacaksınız? Güldürmeyin beni… İsterseniz daha da ileri gidelim; okula gitmemiş ya da gidememiş olanların oylarını geçersiz sayalım (zira uygulamanın esas amacı budur). Böyle olsun ki fakir ve/veya eğitimsiz olan insanlarımız bir kömür uğruna oylarını satmasın. Aslında satacak olan gene satar da, bu sefer politikacılar onlara rağbet etmeyeceği için satacak olanlar da talepsiz kalırlar. Bakın işte, fakire bir darbe daha vurduk...

Tabi bu durumda ülkeyi dışarıda başarıyla temsil eden, ülke tanıtımına katkıda bulunan vatandaşlar da “üstün oy hakkı” talebinde bulunabilirler. Kimdir bunlar? Sanatçılar, sporcular, bürokratlar, diplomatlar, bilim adamları, gezginler vs. Kimlerin “Devlet Sanatçısı” unvanını alabildiğini düşününce bile tüylerim diken diken oluyor. İşini çok iyi yapan ama belki de başka bir iş yapamayan bir sporcunun sırf X kupasında son saniye basketi attı, Y şampiyonasında altın gol attı, Z oyunlarında dünya şampiyonu oldu diye politik tercihinin diğer vatandaşlarınkinden üstün tutulması adil midir? “Oylar eşit olmasın!” savının sahibi, çoğu eğitimli olan ve aldıkları eğitim yüzünden kendisini bu sporcuyla bir görmeyen kesimler, sporcu sırf başarılı diye oyunun sıradan vatandaşlardan üstün sayıldığı bir uygulamaya nasıl göz yumabilecekler? Bu sadece sporcular için değil, bilim adamı, diplomatlar vs. gibi eğitimli kesim için de geçerli, zira “oylar eşit olmasın”cılar kendilerini bu tayfadan da üstün görebilir.

Tekrar ediyorum, bu savın son zamanlarda sıkça dile getirilmeye başlanmasının temel sebebi, yurdum insanının çoğunun belli bir eğitim seviyesine gelememiş olmasıdır. Kendini eğitimli gören kesimin, ortaya çıkan politik tabloyu kendisine yedirememesidir. Bunu yazının başında belirtmiştim.

Eğitim seviyesi, her ne kadar doğrusal olmasa da, bireyi koyunluktan insanlığa yaklaştırdığı için; eğitimsiz insanların seçimlerde dengeleri altüst edebildikleri bir gerçektir. Bunu zaten kabul ediyorum. Ancak bireyin “insaniyet”i dışındaki herhangi bir parametre, “oyların eşitliği” kavramıyla bağdaştırılmaya çalışılınca ortaya hiç de anlamlı tablolar çıkmıyor.

Peki, sen de onlardan mısın? Hani, şu “Herkesin oyu eşit olmasın” diyenlerden misin?

O halde sana iki çift lafım var. Madem kendinde bunu söyleyecek cüreti görüyorsun, içinde aynı zamanda “eğitimsiz” diye hor gördüğün insanları topluca kalkındıracak, eğitimini sağlayacak cesaret ve azim de barınıyor olmalı. “Bu kadar boş adam eğitilmez”, “bu milletten bir halt olmaz” diyen zihniyetin esiriysen, sana Atatürk’ün hayatını ve Kurtuluş Savaşı zamanını anlatan herhangi bir kitabı okumanı tavsiye ederim. Bunu da yapmıyorsan, sen iyisi hiç zahmet etme, ben yoluma sensiz de devam ederim. Kendini, senin gibi toplumun geneline oranla daha eğitimli, daha analitik ve geniş düşünebilen biri olarak gören bir vatandaş olarak, beni oyumun Urfa’daki okumamış bir çiftçiyle bir sayılması üzmüyor, o çiftçinin okuyamamış olması üzüyor. Ve o çiftçinin çocuklarının okumasını sağlamak ise benim ve benim gibilerin görevi… Anlayana.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder