Demir Selimoğlu - Eşitsizlikler Dünyası

Eşitlik, bu dünya genelinde ancak ve ancak teoride mümkündür. Eşitlik kavramı sıklıkla matematikte kullanılır. Hatta belki de bu kavramın çıkışı bile matematiğe dayanıyor olabilir. Matematik; mümkün olduğunca soyutlamalara dayanan, işin pratik kısmından uzak, özünde olan biteni anlamaya ya da anlatmaya yarayan, kısaca temelde bir hayli teorik bir bilimdir. Matematikte sayılar önemlidir ve bu yüzden eşitlikten bahsetmek mümkündür.

Bir elma ve bir armut sayıca eşittirler ve matematiğin eşitlikten kastı da bu kadardır zaten. Niteliğine bakmaz matematik, iki şeyin eşit olduğuna karar verirken; nicelik yeterlidir. Hatta bilenler rahatça hatırlar, matematik bile bazen bu kadar sığ baktığına pişman olmuş olacak ki niceliğin yanında niteliğe de önem veren ‘denklik’ kavramını ortaya çıkarmış. Yani aslında sadece sayıca bakarsak bir elma ile bir armut eşitken (ikisi de birer meyve) biraz detaya girince ikisinin ancak denk olabildiğini kabul eder matematik bile. Denklik, eşitlikten biraz daha güçsüz, biraz daha gerçek yaşama yakındır ancak hala gerçeğe uygulanamayacak kadar soyut ve idealdir.

Eşitliğin diğer bilimlerde de önemli bir yeri vardır. Aslında her fizikçi bilir bir eğik atışın diğeriyle aynı olamayacağını ve her biyoloji uzmanının iki hücrenin tamamen aynı olamayacağını bildiği gibi, her kimyacı da iki farklı oksijen atomunun aynı karbon atomunu eşit miktarda çekemeyeceğini bilir. Ama bu bilimlerin genel amacı zaten olaylar ve yaşananlar arasında adalet dağıtmak değildir. Genel gidişatı önemsenmeyecek kadar az etkileyen her şeyi yok sayma lüksleri vardır çünkü amaçları sadece geneli anlatan açıklamalar yapmaktır. Benzer şartlar altında benzer tepkiler veren sistemler onlar için eşittir çünkü bilirler, ne aynı sistemi ne de aynı şartları bir daha kurmak mümkün değildir. Bu yüzden eşit değildir asla olan biten ama umursamazlar çünkü amaçları adil bir şekilde olayları değerlendirmek değil genel olarak ne olduğunu anlamaktır. Bu bakış açısıyla iki hücre birbirine eşit sayılabilir sadece aynı boyda ve aynı ağırlıkta olduğu için. Çünkü diğer türlü bu bilimler işlemez hale gelir ve bir bilimi doğru işleten ancak doğru yerde doğru varsayımı yapabilmektir.

Yasalar karşısında herkesin eşit olması da aslında benzer bir hareket mantığıdır. Eğer insanların eşit olmadığını kabul edersek bir karar verebilmek için bazı kıstaslara bazı karşılaştırma noktalarına ihtiyaç duyarız. Kimin ne kadar bilinçli olduğu, kimin ne kadar eğitimli olduğu, ne kadar düşünüp ne kadar konuştuğu, hangi şartlarda büyüdüğü, ne hissettiği gibi birçok yoruma açık konu hukuki karar sürecini etkilemeye başlar. Öznelleşen her sistem gibi insanların tavizlerine ve aksatmalarına açık hale gelir.

Hukukun aksaması bir devletin, bir toplumun güveninin sarsılmasına ve belki de çözünmesine kadar vahim sonuçlar doğurabilir çünkü güvenmeyen insan hiçbir katkı yapmak istemez. İnsan genelde karşılıksız bir şey vermez. Bu karşılık her zaman somut değildir, bazen de güvenmek, sığınmak gibi duygu tatmini olabilir. Bu noktada yasalar ve hukuk sistemleri insanları eşit görme yoluna giderler ve aslında insanlara ‘eşitlik’ dağıtırlar. Problem şu ki insanlar yasaların ‘adalet’ dağıtması gerektiğini düşünürler. Her an herkesin ama şu şöyleydi o yüzden bu oldu ya da öteki durumun aynısı bu ama aynı sonuç çıkmıyor gibi sığınacakları noktaları olur. Eşitlik sistemi bu itirazların çoğunu ortadan kaldırmakta başarılıdır çünkü ne yaparsanız yapın ne olursa olsun herkes insandır ve herkes bana göre eşittir der. Zaman içinde bu sistemin biraz daha adalet dağıtan hale gelmesi için duruma özel şartlar dâhil edilmiştir, hafifletici nedenler gibi, ancak bunun bile ne kadar suistimale açık olduğu ortadadır.

Tüm bunların ışığında insanlara verilen hakların adalet amacı gütmediğini sadece eşitlik amacı güttüğünü söyleyebiliriz. Eşitlik; herkese aynı hakkı vermek, adaletse herkese hak ettiğini vermek olarak tanımlanabilir.

Yazının başında dediğim gibi iki atomun bile asla aynı olamadığı dünyamızda iki insanın eşit hakları ‘hak edebileceğini’ düşünmek hayal olur. Sadece bu sebeple bile eşit verilen hakların adaletsiz olduğunu söylemek mümkündür.

Herhangi bir topluluk kararı için insanlara fikir sunma ve karara katılma hakkı vermek genel olarak oy hakkı olarak adlandırılabilir. Şu anki yasalarımız tıpkı genel hukuk sistemimiz gibi herkese eşit oy hakkı vermektedir. Bu toplumdaki herkesin yönetime, denetime dair fikirlerinin eşit ağırlıkta, eşit yoğunlukta ve eşit değerde olduğu anlamına gelir. Benim hiç şüphem yok ki eşit oy hakkını ilk ortaya atanlar bile ne bu eşitliğe inanabilirlerdi ne de bunun adalet olduğunu düşünebilirlerdi. Çünkü bence zaten eşit olmayan iki duruma eşit damgası vurmak adaletsizliğin temeliydi. Çünkü bu durumda ya hak etmeyene hak ettiği bir şeyi veriyorsun ya hak edenden hak ettiğini esirgiyorsun ya da en kötüsü ikisini birden yapıyorsun. Peki, o halde bu yol neden seçildi ve neden hala kullanımda?

Burada yazının başında bahsettiğim işlerlik ve iş görürlük fikirleri ön plandadır. Her bilim adamı yaptığı işin tamamen doğru tamamen adil olmadığını bilir ancak o noktada benzer durumlar arasında eşitliği kabul etmezse, iş göremez bir hale gelir ve bilim işlemez hale gelir. Kısacası teoride mükemmel olan, kusursuz görünen adalet fikri, uygulamada sistemi sıkıntıya düşürebilir hatta tamamen yok edebilir.

Eşit oy hakkını ortadan kaldırıp adil oy hakkı kullanacağımızı düşünelim. İlk soru kimin ne kadar oy hakkını hak ettiği olacaktır. Bu noktada hak etmek kavramını açmak gerek. Hak etmek son derece öznel ve somut olduğu kadar soyut bazı ölçülemez parametrelere de dayanmaktadır. Bunu bir ölçüde bazı kabullerle ölçülebilir parametrelere indirgeyebildiğimizi kabul etsek bile işin içine inanılmaz derecede insan sorumluluğu, insan etkeni katmış oluruz. Çünkü bu sistemde birilerinin kimin neyi hak ettiğine karar vermesi gerekecek. Bu, sistemi işlemez hale getirebilecek ilk ayak. Bir diğer yandan sistemde oy kullanmayı hak etmeyenler çıkarsa ne yapılacak? Farkında olsak da olmasak da oy hakkını eşit yerine adil yapmak aslında içten içe bazılarının da oy kullanma hakkının olmayacağını kabul etmek anlamına gelir. Bir de herkese ne kadar oy hakkı olduğunu anlatmak ve kabul ettirmek gerekir ki bu sistemin en zayıf yanlarından biri de budur. Ne yaparsak yapalım bu kararlar bir noktada insana dayanacaktır ve toplumdaki herkesin kabul edebileceği adalette insan bulmak pratikte imkânsızdır.

Eşit oy hakkı her ne kadar bence adil olmasa da işlerliği çok yüksek bir sistemdir. Çünkü uygulaması oldukça basit ve zahmetsizdir. Akli dengesi yerinde her insanın oyu eşittir ve başka bir şart aranmaksızın herkes katılabilir seçimlere. Ancak kabul etmek gerekir ki bu olayı en basite, en ayrıntısız, en zahmetsiz noktaya indirgemektir.

Bu noktaya kadar olanları özetlersek adalet kavramı oldukça soyut, teoride eksiksiz ancak pratikte pek de uygulanabilir değilken, eşitlik kavramı özünde eşitsiz olan insanlar arasında kesinlikle adil olmamakla birlikte pratikte uygulanabilirliği çok yüksek bir kavramdır.

Klasik bilim mantığıyla bu probleme yaklaşarak aslında bu iki sistem arasında (eşit oy hakkı ve adil oy hakkı) bir noktada uygulanabilirlik ve amaca hizmet etme arasında en iyi performansı veren bir nokta olmalı diye düşünüyorum. Bence en iyi oy sistemi ne şu anki kadar gözü kapalı bir eşitliğe dayanmalı ne de tamamen adalet peşinde koşmalı. Örnek vermek gerekirse seçme değil de seçilme hakkı da herkeste olmasına rağmen bazı pozisyonlara seçilebilmek için sağlanması gereken minimum şartlar tanımlanmış durumda. Bu tarz bir sistem gözü kapalı eşit oy sisteminden bir nebze daha adil izlenimi uyandırıyor bende. Örneklemek gerekirse eşit oy sistemini basamaklamak ilk aşamada mantıklı bir çözüm olabilir. Ancak bu yeni sistemin uygulanabilirliğini bozmamak için basamakların mümkün olduğunca yoruma kapalı somut olması gerekir. Herkese profesyonelliği doğrultusunda o konuya dair biraz daha fazla oy hakkı verilmesi ilk aşamada cazip bir çözüm olabilir. Tabi ki bu dediğim şu anki mevcut seçim sistemi için çok geçerli değil ancak anlatmaya çalıştığım basamaklama, uç bir durumda kendini şöyle gösterebilir. Sağlık konusunda bir oylama için bir doktorun oyu bir çobanın oyundan daha değerli iken tarım konusunda durum tam tersi olmalıdır. Ancak dediğim gibi sistemi bu tarz bir yöne çekerken yani eşitlik dağıtmaktan vazgeçip adalet dağıtmaya çalışırken sistemin hala işleyebilir olduğundan emin olmak gerekir.

Tüm bunların ışığında özetlemek gerekirse eşitsizliklerin hâkim olduğu hatta ve hatta gerçek anlamda eşitliğin olmadığı bir dünyada herkese bırakın sadece oy hakkını herhangi bir şeyi eşit bir şekilde vermek bence kesinlikle adaletsizliktir. Ancak bu karar aynı zamanda uygulanabilirlik yönünde verilmiş anlamlı bir karardır çünkü adalet ancak teorik anlamda açıklanabilen ve anlatılabilen bir kavramdır. Dünyamıza tamamen uygulanabilir değildir çünkü temelini hak etmekten alır ve hak etmek sadece sayılabilir gerçek parametrelerle açıklanamayacak kadar karmaşıktır. Bu sebeple genel hedef, pratikte çok uygulanabilir olan ‘eşit oy’ hakkı ile teoride bence mükemmel olan ‘adil oy’ hakkı arasında dengeyi kurabilecek bir sisteme doğru adım adım gitmek olmalı, iki sistemin de zayıf yanlarını bilerek mümkün olduğunca sadece bu sistemlerin güçlü yanlarından oluşan alternatif bir sistem kurmak olmalıdır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder