Çağdaş Özgür Kartal - Çobana Demokrasi mi Lazım (!)…

Geçenlerde bir internet sitesinde bir video izledim. Yeni doğmuş bir bebeğe öğütler veriliyordu bu videoda. Diyordu ki: “bu ülkede herkes eşittir ama göreceksin bazıları biraz daha fazla eşittir, şaşırma!”. Gerçekten de bu ülkede birileri daha fazla eşit, birileri de onlara özeniyor. Daha fazla eşit olanlar parasıyla, nüfuzuyla, gücüyle her yerde hepimizden daha eşitler. Karakolda, polis çevirmesinde, devlet dairesinde, belediyeden yapı ruhsatı alırken vs. Peki ya onlara özenenler kimler diyeceksiniz. Açıklayayım: Bu insanların diğerleri gibi çok parası yoktur. Nüfuzu ya da onu güçlü kılacak bir makamı ve yetkisi de yoktur. Çoğu zaman ellerinde bir üniversite diploması vardır ki bu diploma kendilerini Türkiye’nin Aydınlık Yüzü olarak tanımlamalarına yeter. Kimisi Genelkurmay Başkanı’ndan bahsederken bir dahaki seçimde kesinlikle ona oy vermeyeceğini anlatır kimisi eski cumhurbaşkanını sanatçı olarak tanıtır, kimisi de her şeyi bilir bir tek demokrasiyi kavrayamamıştır. Hepsinin ortak özelliği ise oylarının dağdaki çobandan daha kıymetli olmasıdır. Oylarının dağdaki çobanın oyundan daha kıymetli olması gerektiğine inanırlar ve çobanın seçme yetisini sorgularlar. Onlar da diğerleri gibi farklı olmak isterler. Ellerindeki diplomayla dağdaki çobandan daha eşit olmak isterler.

Oysa demokrasi çoğunluğun ya da okumuşların haklarının korunduğu düzen değil aksine azınlıkta kalanların haklarının da savunulduğu bir düzendir. Azınlıkta kalanların tahsil durumu, maddi durumu ya da görüşünün önemi yoktur. Doğru olan bir ülkeyi oluşturan bütün parçaların hakça temsil edilmesidir. Zira bir elektronik mühendisi ya da onun seçimi ile iktidar olanlar domates çiftçisinin sorunları ile ne kadar ilgilenir? Ya da benzer şekilde sadece çiftçilerin oylarıyla başa gelmiş bir iktidarın bilimle ilgili politika üretmesi beklenebilir mi?

İşte bu yüzden herkesin oyu eşit olmak zorundadır. Kimi bilir oyunun kıymetini oy verirken, ülkenin geleceğine bir katkı sağladığını bilir, kimi satar oyunu bir çuval kömüre. Çözüm oyunun kıymetini bilmeyenin oyunu saymamak olamaz ancak her vatandaşa tek tek verdiği oyun taşıdığı anlamı kavratmak, seçmen olma bilinci kazandırabilmekle sağlanır. Çiftçi oy verdiği adamın tarım politikasını, profesör bilim politikasını, asker savunma politikasını, öğrenci, öğretmen eğitim politikasını sorgulamalıdır. Her vatandaş aklının erdiğince verdiği oyun karşılığını istemeyi, gerekirse hesap sormayı da bilmelidir. İşte bu gelişimdir. Gelişimin sonucunda her alanda ileri gidilir. Seçmen oyunun kıymetini bildikçe, kömürle oy satın alan kara siyaset aklanır. Benim oyum dağdaki çobanın oyuyla nasıl bir olur diyene sorulmalıdır: Ülkende oy vermesine bile rıza göstermediğin cehalette insanlar varken cehaleti yenmek için ne yaptın? Kaç köye kitap yolladın, kaç okul inşaatında gönüllü çalıştın? Kaç kişiye okuma yazma öğrettin? Buna gururla verecek cevabı olmayanların, böyle bir muhasebe yapmaya hakkı yoktur. Bu soruya gururla cevap verebilecekler ise zaten başkasının oy hakkının peşine düşmez. İşçinin, çiftçinin, doktorun, askerin, okumuşun, okumamışın herkesin adaletle ve iyi yönetilmeye ihtiyacı yok mu? O halde herkesin yönetimde söz hakkının olması şart değil mi?

Bu saçma tartışmaların kaynağında hep demokrasiyi anlamamak, değerini bilmemek var. Kimi terörizme kılıf sanır demokrasiyi, kimi orduya saldırmanın en güçlü dayanağı sayar. Oysa saygıdır demokrasi, sahip çıkmaktır; bütünün içinde bir parça olmaktır. Önce demokrasiyi anlamak gerek, yönetime katılmak için oy kullanan, oy kullanırken hakkını kullandığını bilen vatandaşlar yaratmak gerek. İşte o zaman ne kömürle alınacak oy bulunur ne de kimsenin seçme hakkı bu kadar kolay sorgulanabilir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder