İnsan neden güvenir bence içinde çok daha kritik önem arz eden insan neye güvenir daha doğrusu insan neye inanır, ne ile ikna olur gibi soruların cevabı verilmeden ancak soyut düzeyde cevaplanabilecek bir sorudur. Aradığım cevabı biraz daha somut tutabilmek ve sizleri de daha ayakları yere basan bir yazıyla muhatap edebilmek adına, ben öncelikle bu sorulara cevap arayacağım.
İnsan kendini üç farklı şekilde ifade eder. Bunların ilki genel tarz diye niteleyebileceğimiz giyim, kuşam, gittiği yerler, yiyecek içecek tercihleri gibi aslında bir hayli gündelik ufak tefek tercihlerin bir araya gelmesi sonucu, hepimizin gündelik yaşamına şekil veren detayların toplamıdır. Hatta ve hatta tercihi hiçbirimizin elinde olmayan fiziksel görünümümüz bile bu genel tarzımıza dâhildir. Hepimizin hayatında birkaç kez ‘görünüşü güven telkin ediyor, güvenilir birine benziyor, bakışları bana çok güven verdi’ gibi ifadeleri ya kullanmışızdır ya da çevremizden duymuşuzdur. İşte bu tip altı boş diyebileceğim, bir insan hakkında ilk görüşe dayanan güven tahminleri genelde kişilerin genel tarzı ile ilgili yapılan ilk yorumlarla şekillenir. Aynı şekilde ‘bana hiç güven vermedi, at hırsızına benziyor’ gibi ithamlar da ilk görüşte bazı insanlar için yapılmaktadır. Bunların hepsi benzer tarzlara sahip önceki deneyimlerden yani kısaca başka insanlar üzerindeki tecrübelerimizin genellenmeleri sonucu önyargı diye nitelediğimiz düşünceleri kafamızda geliştirmemizden kaynaklanmaktadır. Bu tip bir güvenin insan hayatındaki rolü çok küçüktür. Herkes hakkında ilk anda istesek de istemesek de bir önyargımız oluşur ancak hayat bize bunları çok da dikkate almamamız gerektiğini kısa zamanda öğretir. Dış görünüş insanı ifade eden unsurlardan biridir ancak toplamdaki rolü oldukça azdır.
İnsanın kendini ifade ederken diğer tüm canlılardan ayrıldığı nokta benim sıralamamda ikinci ifade şekli olarak yerini almıştır. İnsan konuşur. Kendini en çok konuşarak ifade etmeyi sever insan çünkü doğada ondan başka düşünerek konuşan canlı yoktur. İnsan konuştukça kendini doğanın üstünde görür. Aklına gelen her şeyi söyleme yeteneğine sahiptir insan. Örneğin papağan da konuşur ancak onun yeteneği önceden duyduğu ve taklit edebildiği sesleri, zaman zaman aklına geldikçe ya da o sesleri öğrenirken oluşan şartlar tekrar oluşarak onun zihnini tetikledikçe tekrarlar. Ancak insan sadece geçmişine dair değil, geleceğe dair düşündüklerini de söyler. Belki de sırf bu yüzden bile papağanın konuşması bana bir insanın konuşmasından daha güvenilir gelir. Çünkü papağan bir şey diyorsa daha doğrusu diyebiliyorsa bu sesleri önceden bu şekilde ya da benzer şekilde duymuş olduğu su götürmez bir gerçektir. Ancak insan herhangi bir şey diyorsa bu sadece söyleme anından önce bir zamanda hatta belki de söyleme anı ile eş zamanlı olarak bu fikirlerin aklından geçtiğinden başka bir şey kanıtlamaz bana. Söylediği şey geçmişe aitse mesela, yapıp yapmadığını, düşünüp düşünmediğini hissedip hissetmediğini anlatmaz bana ya da anlatamaz belki de. Bunun için kanıt kavramı vardır zaten. Geçmişte bir şeyler olmuşsa ben inanıyorum ki iz bırakmadan olmamıştır. Her düşünsel ya da hissel aktivitenin ne tarz izler bırakabileceğine dair net bir fikrim olmadığı için bu fikrim şu aşamada ancak bir inanç olarak kalmaya devam edecektir ancak bu zamana kadarki hayat tecrübem insanın gerçek his ve düşüncelerinin zamanda iz bıraktığı yönündeki inançlarımı destekler niteliktedir. Ancak söylemlerle olan asıl problemim geleceğe yönelik söylemler söz konusu olunca açığa çıkmaktadır. Bir insanın geleceğe yönelik vaat düzeyindeki söylemleri artık bende hiçbir anlam ifade etmemeye başlamıştır. Çünkü çok uzun olmayan hayat tecrübemde birçok kereler insanların anlık olarak düşündüklerini uzun vadeli planlar gibi hiç üşenmeden hiç utanmadan paylaştıklarını gördüm. Ve tabi ki takdir edersiniz ki bu planlar çok büyük oranlarda gerçeğe dönüşmedi. Konuşmak, daha doğrusu konuşabilmek insana bahşedilmiş olan en önemli özelliklerden biri olmasına rağmen bunu bile çıkar amacı gözeterek kullananlar olması ve genel güven kavramında oluşan yıpranmalar neticesinde özellikle geleceğe dönük konuşmalar benim için çok fazla güven telkin edememektedir.
Şimdiye kadar saymış olduğum iki ifade şekline de geçmiş hayat tecrübeme dayanarak kabaca inanmadığımı söylemem mümkün sanırım. İnsanı en iyi ifade eden şeyin davranışları olduğu kanısındayım. İnsan istediğini söylesin, istediğini düşündüğünü hissettiğini iddia etsin, içindeki gerçek her neyse elinde sonunda davranışlarına yansır diye düşünüyorum. Ben bunu düşünmüştüm, ben bunu söylemiştim tarzı ifadelerdense ben bunu yapmıştım her zaman çok daha iyi bir savunmadır. Ben böyle olsun istemezdim dediği halde öyle olmaması için aksi bir davranışta bulunmayan birinin sözüne mi güvenmek gerekir yoksa davranmayışına mı? Tabi her insan her istediği anda her şeyi yapar gibi bir iddiam yok ancak ufak tefek de olsa işlerin istediği yönde gitmesi için girişimlerde bulunur, çaba sarf eder; benim davranıştan, hareketten kastım bu kadar aslında. Nesillerdir anlatılan karınca hikayesi aslında buna çok güzel bir örnektir. Ormanın birinde büyük bir yangın çıkmış. Tüm hayvanlar kaçışmış. Bir tek karınca, ormanın yanındaki akarsudan ağzını suyla doldurup gelip yangının üstüne atmış. Sonra gitmiş bir daha doldurmuş ağzını, gelmiş yangının üstüne atmış. Sürekli akarsu ile orman yangını arasında gidip gelip her seferinde ağzının aldığı kadar suyu yangına atıyormuş. Kaçışan hayvanlardan fil görmüş bunu. “Ne yapıyorsun sen, senin gücün bu yangını söndürmeye yeter mi, delirdin mi sen?” diye çıkışmış karıncaya. Karınca kafasını kaldırmış, fili şöyle bir süzmüş ve ‘ben de biliyorum gücümün yetmeyeceğini ama en azından düşüncem belli olsun, o da bana yeter’ demiş ve suyu taşımaya devam etmiş. Gerçek düşüncenin zamana iz düşmesinden kastım da buydu zaten. Yangın söndükten sonra orman yandığı için çok üzgünüm cümlesini karıncadan duymamla filden duymam arasında çok fark var. Nasıl ki başıma gelen bir şey için kötü zamanlarımda da yanımda olan dostumun üzülmesiyle herhangi birinin duyunca üzülmesi arasında çok ciddi fark vardır, işte bu durum da onun gibidir. Bu sebeple benim inanma, güvenme sürecimde asıl önem, söylenen ve söylenmeyenler yerine yapılanlar ve yapılmayanlar üzerindedir. Davranışlarıyla bana güven telkin edebilenler içinse bir önceki ifade şekli olan konuşarak ifade konusunda üstte yazdığım kadar katı düşünmem tabi ki. Çünkü bir kişinin yaptıkları yapacakları için kanıt olmasa da önemli bir yol göstericidir.
Akla gelecek önemli sorulardan biri rol yapan insanlar olacaktır. Bu soruya karşı iki dallı bir yanıtım olacak. Bir insan yanıltma amacıyla rol yapıyorsa üstte de dediğim gibi bir yerde içinden geldiği gibi davranacak ve gerçekleri ortaya dökecektir çünkü kimse sonuna kadar rol yapmak için yola çıkmaz, amacına ulaştıktan sonra rol ortadan kalkar ve iyi gözlem yapan insan, rol yapan insanla samimi davranan insan arasındaki farkı da anlayabilir. İkinci durum, gerçekten hayatının sonuna kadar rol yapacak biri olursa ne olacağı sorusudur. Bir amaç uğruna değil de dünyada kendine görev olarak rol yapmayı seçen birinden bahsediyoruz bu durumda. İşte ancak bu durumda o kişinin rol yaptığını anlamak imkânsız hale gelebilir. Ancak böyle bir durumda da her an rol yapmak için yaşayan birinin varlığını kabul ediyorsak bu kişinin gerçek düşüncesinin önemi tartışılmalıdır. İşte bu noktada da insan neden güvenir sorusuna cevap aramaya başlamış oluruz.
İnsan ne olacağını bilmek ister. Belirsizlik insana değişik bir haz verir ancak fazla belirsizlik psikolojik anlamda her insanı rahatsız eder. Sürpriz, pek çok insanı sevindirir ancak sürekli sürprizlerle yaşamayı çoğu insan istemez. Ne zaman ne olacağının genel hatlarıyla belli olması insanda bir rahatlamaya sebep olur. Ancak yakın çevremizdeki insanlar hayatımızı pek çok kereler beklenmedik anlarda değiştirebilir. Bu değişiklikleri engellemenin yolu, kusursuz bir asosyallikten geçer ki bu hayatı pek çoğu için daha da yaşanılmaz bir hale getirir. Tabi ki güvenmektense asosyal olmayı tercih edenler de mevcuttur ancak bunlar diğerleri tarafından psikolojik sorunlu ilan edilmiştir bile. Demek ki insan, gündelik hayatına bile biraz olsun kafası rahat, biraz olsun huzurlu bakabilmek için, her an olumsuz bir sürprizle karşılaşmamak için en azından yakın çevresinde güvendiği insanların olmasına ihtiyaç duyar. Demek ki insan, çevresindekilerin somut çıktılarından emin olmak için güvenmek ister. Kısacası insanın güveninin temelinde zaten kimin ne düşüneceği ya da ne söyleyeceği yoktur, insan çevresindekilerin vakti ve yeri gelince nasıl davranacağını bilmek istemektedir. Olası her durumu önceden yaşamak ve gözlemlemek mümkün olmadığı için geleceğe dönük tahminler yapmak zorunda kalır herkes güvenirken ve elinde üstte saydığım üç parametreden çok daha fazlası yoktur. Ben, kendi güvendiklerimi belirlerken ne tarzlarına bakarım ne de söylediklerine. Ufak tefek durumlarda, zaman zaman sıkıştıklarında, en üzüntülü anlarında, en sevinçli anlarında, benim üzüntülü ve sevinçli anlarımda, kısacası gündelik zamanların dışında ekstrem durumlara en yakın olabilecek herhangi zamanlarda insanları izlerim. O zamanlarda insanların yaptıkları bir harita gibi yol gösterir size başka zamanlarda ne yapacaklarına dair. Tabi ki komple bir harita vermez elinize, zaman zaman bir insanın hiç bilmediğiniz yönleri de ortaya çıkar ancak iyi kötü bir yol gösterici olur elinizde. Bundan sonra haritasını bildiğiniz insanın sözlerine inanıp inanmamanız gerektiğini de anlamış olursunuz. Pek çok durum için o insanın somut çıktısı hakkında da bir fikriniz olur. Bir önceki paragrafta sorduğumuz hipotetik kişi için sorunun cevabı da açıktır artık. Hayatı boyunca rol yapacak kişinin gerçek düşünceleri zaten ona güvenmek için çok anlamlı değildir. Çünkü insan, güvendiği kişinin ne yapacağıyla ilgilenir temel olarak ve yaptıklarının aslında düşünce ve hislerini yansıttığını düşünür. İnsan, rahatta olmak, kötü sürprizleri azaltmak, kendine bir destek bulmak için güvenir, aslında kısacası insan doğası gereği güvenir çünkü güvendikçe kendini daha güçlü hisseder. İnsan gerçekten güvendikçe üstesinden gelemeyeceği şeylerin sayısının azaldığına inanır. Zaten doğru bir insana güvenmek bir insanın yapabileceği en önemli ve en zor işlerden biridir. Hayatımın sonunda belki de başarabildiklerimi sayarken sadece ‘doğru insanlara güvendim’ diyebilsem bile kendimi oldukça başarılı sayarım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder