Basat Tepegöz - İntihar mı, O ne?

Yaşamımı şöyle bir gözden geçirdiğimde, hayat boyu aldığım kararlarda sabit fikirli bir yapım olduğunu anlıyorum (bkz. insanın kendiyle mücadelesi)(bkz. kendini anlama çabası). Eğer beni bilim ve mantık çerçevesinde tatlı bir dille ikna edebilecek birisi çıkmazsa, kendi doğru bildiğimi yapar, alenen yanlış olsa bile fikrimi sonuna dek savunacak kadar inatçı olabilirim.

Ama her şeyden önce konu hakkında bir fikrim olması lazım!..

Hayatta karşıma çıkan herhangi bir konu hakkında o ana kadarki eğitimim, bilgi birikimim ve  tecrübelerimden yola çıkarak hemen bir saf tutma isteği doğar içimde. Şayet konu hakkında hiçbir şey bilmiyorsam, fikir edinmek için iyice araştırma yaparım. Sonuçta bana uygun gelen akıma kapılır ya da alternatif akımlar yaratma peşinde koşarım.  Daha önceki yazılarımdan anlaşılabileceği üzere, benimsediğim fikri katı cümlerle savunacak kadar kararlı ve emin olabiliyorum.
Ancak bu ay, dergimizin henüz 3. sayısında, koordinatörümüz beni başarıyla avladı. Evet, konumuz intihar… Daha doğrusu intiharın sebebinin korkaklık mı olduğu… Ve benim bu konu hakkında en ufak bir fikrim yok…

Neden mi yok? Çünkü intihar etmeyi hiç düşünmedim. Neden aklımdan geçmedi bilmiyorum. Nasıl geçmeliydi onu da bilmiyorum.

“İntiharı düşünmek zorunda değilsin ki… Niye bu kadar garipsiyorsun kendini?” diye soracak olan, belli ki benle benzer bir yapıya sahip birkaç okuyucuya ise önerim yakın dostlarına, arkadaşlarına, akrabalarına “İntiharı hiç düşündün mü?” diye sormaları…

Kendimi bu konuda toplum içinde yalnız hissetmemin başlangıcı lisede yapılan bir ankettir. Ankette “Hiç intiharı düşündünüz mü?” benzeri bir soru vardı. Anket sonrasındaki ilk tenefüste bu soru üzerine konuşmalar geçmiş ve daha 15-16 yaşlarında olan geniş arkadaş grubum içerisinde intihar etmeyi hiç düşünmemiş olan tek kişi olduğumu fark etmiştim.

Bu ilginç izlenimim sonucunda, insanların neden intihara meyilli olduklarını ve diğer taraftan kendim intihara neden bu kadar ilgisiz olduğumu sorgulamaya başladım. Açıkca belirtmeliyim ki insanların hayatlarına son vermesini gerektirecek ya da en azından insanlara bunu düşündürtecek yeterli bir sebep bulamadım, hala da bulamıyorum. Sanırım intihara meyilli olmanın eşik değeri, insanın kendine olan inancı, hayattan neler beklediği, neler bulduğu, dini inancı, kimlere ne derecede bağlanabildiği gibi parametreler doğrultusunda değişkenlik gösteriyor.  Bu parametreleri kendim için cevapladığımda ise eşik değerimin yüksek olması bana daha anlamlı geliyor.

Kendi kendime verdiğim cevapları özetlemek gerekirse, hayata bir amaç uğruna geldiğimi düşünüyorum. Bu amacı zamanla, başarımla elde edeceğim imkanlar yardımıyla, gönlümün sesini dinleyerek  ortaya çıkaracağıma inanıyorum. Kimi zaman hissettiğim amaçsızlığımın (ya da yaşamın kimi iniş-çıkışlarında bana öyle gelmesinin) hayatımın genel gidişatında bir engel oluşturduğunu düşünmüyorum. Merak edenler için; bazı sorularımın cevapsız kalmasından dolayı bir yaratanın varlığına inandığımı ancak din olgusuna ve özellikle ahiret inancına pek sıcak bakmadığımı da belirtmeliyim. Ayrıca içgüdüsel olarak sürekli özgürlük arayışında olmamdan dolayı “x olmazsa ben de yaşayamam” diyebilecek kadar kimseye bağlılığım yoktur. Hayatımın altüst olması, kimsesiz kalmam, derin ruhsal acılar çekiyor olmam hayatımı bitirmem gerektiğinin değil, biraz daha akıllı olup bir çıkış yolu bulmam gerektiğinin işaretidir. Bu vesileyle, neredeyse her konuda çok yönlü düşünmeye, kendimi en kötü senaryoda mutlu olabilecek şekilde eğitmeye, kaçınılmaz kötü sonlara ise şimdiden hazırlamaya çalışırım.

Esas konumuza dönersek; bu çerçeveden bakınca, intiharın bir korkaklıktan çok kapsamlı bir acizlik, yetersizlik ürünü olduğu sonucunu çıkarıyorum.  İşin içinde biraz da kolaya kaçmak varmış gibi geliyor. Özellikle ergenlik gibi bireyin varlığını sorguladığı, amaçlarını oluşturmaya çalıştığı, derin ruhsal iniş-çıkışlar yaşadığı bir dönemde intihara daha meyilli olması bu düşüncemi pekiştiriyor. Yaş ilerledikçe ise intihar sebepleri arasına geçim derdi, düzensiz yaşam gibi sebepler de ekleniyor ancak bunlar da genel kanımı değiştirecek sebepler değiller.

Bu noktada tekrardan, özellikle belirtmeliyim ki çıkardığım sonuç, yazının başında da bahsettiğim sebepler nedeniyle kesinlikle olaya çok dışarıdan bakan, köhne bir zihniyetin eseridir. İntiharın çok değişken ve derinlemesine sebepleri olabileceğinden ve intiharı hiç düşünmemiş ve dolayısıyla teşebbüs etmemiş birisi olduğumdan karşı tarafla empati kurmak beni ciddi anlamda zorluyor. Bu sebepledir ki yazıyı burada sonlandırıyor ve o güzel beyinleri daha fazla çorba etmek istemiyorum efendim.

Not:
Yazıyı oluştururken yaptığım beyin fırtınasında ilk aklıma gelen cümle şuydu:
“Ölüme karşı bir ilgisizliğim var benim. Bu da beni hayatta daha cesaretli ve bağımsız kılıyor…”
Nasıl?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder