Bir tanıdık görmek istenecek son yerlerden birindeydi belki de. İlk gelişiydi buraya ve anlamaya çalışıyordu ne yapması gerektiğini. Burası zaten her zaman gelinen yerlerden değildi, insan hayatında bir kere gelip geçilen yerlerdendi. Tüm kalabalığı hızlıca taradı ve tanıdık görmeyince bir nebze olsun rahatladı. Her şeyi ardında bırakıp buraya kaçmasında tanıdıklarının da payı vardı tabi ki ama onların bilmesini istemiyordu yine de.
İlk şaşkınlığını attıktan sonra bir şeyler yapmak istedi. Sağa sola baktı ama ilk defa gördüğü yerlerde ne yapması gerektiğini anlayamadı. Zaten tercih yapmak konusunda da pek başarılı değildi, hep yanlışı seçme korkusundan hayatı boyunca pek az tercih yapmıştı. Belki de hayatı boyunca yaptığı en büyük tercihi buraya gelmek olmuştu. İlk defa içinde olduğu durumu kabullenmeyip bu durumu değiştirmek için bir şeyler yaptı ve buraya geldi. Kalabalığın yanına gidip aralarına karışmak istedi. Ne yapması gerektiğini bilemediğinden her an kaybolmayı tercih ederdi zaten. Yine öyle yapmak istedi ama içi rahat etmedi. Zaten bu huylarından ve yanlış tercihlerinden bıktığı için kendinden kaçabilmek adına buraya gelmeye karar vermişti ama geldiği yerde hala bıktığı, usandığı kendi gibi davranıyordu. Madem kendi olmaya devam edecekti, neden gelmişti buraya? Yoksa buraya gelmek de mi yanlış bir karardı?
Bu düşüncelerle yaklaştı kalabalığa. İçi rahat etmese de aralarına girip kaybolmak üzereydi. Kendi olmaktan kaçarken, en nefret ettiği davranışlarını tekrarlamak üzereydi ki bir ses duydu. Dur dedi uzaktan gelen ses, sen onlardan farklısın, onlardan uzak dur, aralarına girme bu tarafa gel dedi. İçi ürpermişti. Az önceki tüm düşüncelerinden ve hislerinden sıyrılmak üzereydi. Artık kalabalığa karışmak zorunda değildi. Hatta içi o kadar ürpermişti ki artık istese de kalabalığın arasına gidemezdi. Garip bir heyecan sardı içini. Evet dedi kendi kendine, sonunda doğru yere geldim galiba. Emin olmak istedi ve sordu sesin geldiği tarafa bakarak. Neden dedi? Neden farklıyım onlardan, neden? İstediğini duymak için ısrar eder gibi soruyordu adeta çünkü belki de hayatı boyunca merak etmişti herhangi biri için bir farkı olup olmadığını.
Sen dedi ses ona, sen onlardan farklısın çünkü onlar mecburiyetten geldi buraya. Anlamamıştı. Bunun neresi farklılık dedi, ben de mecburdum gelmeye, dayanamadım her şeyin olduğu gibi kalmasına ve buraya geldim, anlamadım ben dedi. İstediği cevabı duyacağına olan inancı azalmıştı. Anlamadın galiba dedi, sen kendin isteyerek, tercih ederek geldin dedi. O yüzden onlardan farklısın, yanlarına gitme, buraya gel önce biraz konuşalım sonra gidersin gideceğin yere dedi. İstemiyordu, konuşmak istemiyordu çünkü zaten hesap vermek, kaçtığı şeylerin başında geliyordu belki de. Yapacak pek bir şeyi de yoktu çünkü hiç bilmediği bir yerde ne yapacağını bilmeden duruyor olmak da içini ürpertmişti. İstemeye istemeye tamam dedi ve sesin geldiği tarafa doğru gitti.
- Hoş geldin ama nereye geldiğini biliyor musun?
- Hayır, bilmiyorum.
- Neden gelmek istedin o zaman?
- Geldiğim yerden memnun değildim, burası daha iyi bir yer olabilir diye düşünmüştüm.
- Düşünerek bir kanıya varmak için bilgiye ihtiyacın var, buranın neresi olduğunu bile bilmeden ne düşündün acaba?
- Bilmiyorum. Böyle olacağını bilseydim gelmezdim zaten.
- Böyle olacağını bilseydin bugüne kadar yaptıklarının hangisini yine de yapardın?
- Daha fazla konuşmasak da bana gideceğim yeri göstersen?
- Önce birkaç sorum var, sonra istediğin yere gidersin, ben karışmam.
- İyi, çabuk sor o zaman.
- Sevdiklerinden neden kaçtın?
- Beni, benim onları sevdiğim kadar sevmediler çünkü. Ayrıca kaçmadım, sadece onlardan uzaklaştım, onları rahat bıraktım.
- Seni ne kadar sevdiklerini nasıl anladın?
- Davranışlarından belliydi zaten, çok zor olmadı.
- Ya senin davranışlarına ne demeli? Herkesi terslersen, herkes hakkında sert ve değişmez yargılara hemen varırsan ve insanlara bunu değiştirmeleri için imkan vermezsen onları nasıl olur da tanıdığını iddia edebilirsin?
- Tanıyorum işte, tanıdığım kadarı bana yeter, fazlasına gerek yok.
- Her şeyin fazlasından hep korktun değil mi? Bir gün birinin çıkıp seni, senin herhangi birini sevdiğinden daha fazla sevmesinden de korktun değil mi? Çünkü bu sorumluluk demek olacaktı senin gibi duygusal biri için ve belki de en çok korktuğun sorumluluktu?
- Saçma, sevgiden hele ki sevilmekten kim korkar?
- Kendine güveni olmayan bir kişi her şeyden korkabilir, sevilmekten bile.
- Sen ne dediğini bilmiyorsun.
- Öyle mi? O zaman söyle bakalım nelerden memnun olmadın da buraya gelmeye karar verdin?
- Saymakla bitmez. Bitecek olsa, bu bilmediğim yere gelmeye karar veremezdim zaten.
- Sen saymaya başla vaktimiz bol zaten.
- Cevap vermeden kurtulamayacağım değil mi senden?
- Ne yazık ki.
- Peki o halde, kısaca anlatayım. Okulumu zorla bitirdim, aileme karşı çok mahcubum bu konuda, beni zorluklarla okuttular. İş bulamadım, bu yaşıma geldim hala annemden babamdan para bekliyorum. Bu nasıl bir duygu tahmin bile edemezsin. Aşık oldum ama tabi ki her zaman olduğu gibi mutlu olamadım, aşık olduğum kız artık beni yolda görmemek için yaşadığı semti değiştirdi. Arkadaşlarım beni severlerdi ama artık onlar da beni pek takmaz oldu. Kısacası beni oraya bağlayan hiçbir şey kalmadı.
- Her zamanki gibi ikna edici konuşuyorsun ama gerçekleri perdeliyorsun.
- O ne demek?
- Şu demek: Annen baban istedi diye hiç istemediğin bir bölüme başladın ve zorla da olsa bitirdin. Bu aslında bu açıdan bir başarı bile sayılabilir. Ancak işin başlangıcına bakarsak sen sorumluluk alamadığın için hayatını bu derece etkileyecek bir kararı verirken bile kendi fikirlerin yerine ailenin fikirlerini ön planda tuttun.
- Haklısın ama onlar okuttu beni.
- Ama sen okudun. Keşke olaylara bu kadar edilgen değil de biraz daha etken olarak bakabilsen.
- Bu iş senin dediğin gibi olsaydı annem ve babam bana bu derece değersizmişim gibi davranmazdı ben okulu uzatınca. Resmen fazlalık muamelesi gördüm.
- Sen fazlalık muamelesi görmeyi hak ettiğini düşündüğün için annen ve baban ne yaparsa yapsın sana öyle geliyordu. Çünkü sen kendince onlara dert olmaktan öteye gidemedin ama sen onların evladısın, bu noktayı hep atladın. Senin için her şeyi yapmaya hazır olan bu insanlar senden sadece güler yüz beklediler, onu da göremeyince üzüldüler ama yine de sana bir şey demek yerine içlerine attılar. Kısacası sen olayları görmek istediğin gibi gördün çünkü gerçekler aslında sana yine sorumluluk yüklüyordu ve sen kaçtın.
- Peki madem ben bu kadar sorumluluktan korkan biriyim, neden inatla iş aradım? Bir işte çalışmak büyük bir sorumluluk değil mi?
- Maddi açıdan evet ama senin zaten maddi sorumluluklarla ilgili bir problemin yok ki. Bir bankanın kasa işlemelerini tek başına yürütebilecek kadar sorumluluk sahibisin bu tip konularda.
- O zaman problem ne? Neden sürekli bana korkak diyorsun?
- Çünkü sen manevi sorumluluklarından çok korkan birisin. Kimsenin seni sevmediğini düşünüyorsun. Dünyada hiçbir sevgiye, hiçbir iyiliğe layık olmadığını düşünüyorsun. Senin derdin insanlarla değil, senin en büyük derdin sensin çünkü kendini değersiz görüyorsun. Bir de mücadeleden korkuyorsun. Kendin için bir şey yapmaktan korkuyorsun. İnsanlar için her şeyi yapmaya hazırsın, annen için istemediğin bir okulu okudun ama kendin için sinemaya bile gitmeye üşeniyorsun. Sevdiğin kız için her şeyi yapardın ama gidip de seni seviyorum diyemedin çünkü bunun vereceği sorumluluktan da korkuyorsun.
- O konuyu açma.
- Tamam açmayalım o konuyu. Peki ya arkadaşların? Onlar da mı gerçekten sevmediler seni?
- Sevmediler gibi geliyor bana.
- Yoksa sen mi onlardan kaçtın?
- Bilmiyorum aklımı karıştırdın.
- Ben vereyim cevabını. Birinin seni sevmesinden ödün koptuğu için onlardan da kaçtın çünkü sen kendini sevgiye değer görmedin hiçbir zaman. Sevilmek için ekstra bir şeyler yapman gerektiğine inandın, herhangi birinin seni sadece sen olduğun için sevebileceğine de inanmadın. Daha da ileri gittin, bu düşüncelere ek olarak sevilmeye değer olabilecek hareketler yapma çaban da olmadı hiç. En büyük çelişkin buydu senin. Aslında çelişki değildi bu, seni özetleyen en kısa durum diyebiliriz buna. Sen sadece sorumluluktan değil mücadele etmekten de kaçtın hep. Bu yüzden annenin babanın istediği okulu okudun, kendi istediğini değil. Bu yüzden arkadaşlarından uzak durdun, onları kırdın, sence her şeyin güzel gitmesi için bir neden yoktu ve senin bunu oluşturmaya da mecalin yoktu. Ve sırf bu korkaklığın yüzünden sevdiğin kızın yüzüne seni seviyorum diyemedin. Son olarak sırf bu pasifliğin, edilgen düşünce şeklin ve sorumluluktan kaçan mantığınla buraya gelmeye karar verdin.
Ama onu da tam beceremedin.
- Sen kimsin de benim hakkımda bu kadar net kanıların var? Kalabalık nereye gidiyor? Dur, sen nereye gidiyorsun?
- İlk defa beceriksizliğin sayesinde bir şansın daha oluyor. Bu gördüklerin gitmek istediğin yere gidemediğinin bir kanıtı. Ben, düşündüğün gibi bir dış ses değilim, daha ötesiyim, beni mantıklı yanın hatta sağlıklı yanın gibi düşün ve dediklerimi iyi düşün. Sana son ve en büyük tavsiyem, korkma, mücadele et!
- Dur, dur, nereye, ne oluyor?
Gözlerini açtı ve kalabalığı gördü. Belli ki hepsi yeni gelmemişti ama ilk anda her şeyi idrak etmek kolay olmuyordu. Burası neden bu kadar kalabalık, acaba benim bilmediğim bir şey mi var, ben gittikten sonra bir şey mi oldu diye düşündü bir an. Bir tanıdık görür müyüm içlerinde diye “heyecanla” bakındı.
Annesi oğlum beni bırakmadı diye çığlık atıp ağlamaya başlamıştı. Tüm arkadaşları oradaydı. Olanı biteni tam anlamamıştı ama bir şansı daha olduğunu söylemişlerdi ona. En yakın arkadaşı ona yaklaştı ve ‘Korkma, kurtuldun’ dedi. İlk defa arkadaşını bu kadar yakın hissetmişti. ‘Korkmuyorum çünkü hepinizi çok seviyorum’ dedi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder