İnsan, tarih boyunca, ilkin hayatta kalmak, sonrasında güçlü olmak arzusu için, bazen kuralsız; ama çoğu zaman da yazılı olmasa bile birtakım kurallar bütünüyle diğerleriyle birlikte yaşama gereğinde kalmıştır. Önceleri tek başına zayıf olan insanlar, birlikte avlanınca daha başarılı, görev paylaşımı yapınca daha verimli olduklarını fark etmiş; bununla birlikte gruplaşmış, yani toplumlaşmıştır. Sonrasında bu toplumlaşmalar, görevlerin faydaları, kolaylıkları ve statülerinin farklı olması sonucu sınıflaşmaya sebep olmuştur. Basit anlamda –mikro düzeyde- başlayan bu anlayış, sonrasında devletlere kadar ilerlemiştir. İnsan kaynağını iyi kullanabilen devletler, başarılı devletler olmuş, hüküm sürmüş, hükmetmiştir. Ta ki sanayi devrimine kadar.
Basat Tepegöz - Huzur için Güven
Üzerine çok makaleler, şiirler, romanlar yazılan bir konudur güvenmek… İnsan, çoğu zaman karşı tarafa niye güvendiğini ya da neden güvenemediğini anlatma isteğiyle yanıp tutuşur. Duyduğu güven sonucunda ne kadar mutlu olduğunu ya da güvensizlik yüzünden ne kadar zor durumda kaldığını anlatır durur. Kısacası; vaziyetten anlıyoruz ki güvenmek insan için “olmazsa olmaz”lardandır. Bu, ruhi bir ihtiyaçtır ve bu ihtiyacın temel nedeni huzur arayışıdır.
Demir Selimoğlu - İnsan neye İnanır?
İnsan neden güvenir bence içinde çok daha kritik önem arz eden insan neye güvenir daha doğrusu insan neye inanır, ne ile ikna olur gibi soruların cevabı verilmeden ancak soyut düzeyde cevaplanabilecek bir sorudur. Aradığım cevabı biraz daha somut tutabilmek ve sizleri de daha ayakları yere basan bir yazıyla muhatap edebilmek adına, ben öncelikle bu sorulara cevap arayacağım.
Doruk Tunaoğlu - Votka
Sen, evet sen, ertesi gün işimiz olduğu zamanlarda bile alakalı alakasız sorulara sabahlara kadar benimle cevap arayan sen, çoğu soruyu azıcık da olsa cevaplamama yardım eden sen, kardeşim gibi sevdiğim ve delice güvendiğim sen, bir an bile tereddüt etmeden senin inandığın bir amaç uğruna seve seve ikinci adam olmayı kabulleneceğim sen, tamamen farklı hayat tarzlarımız olmasına rağmen bana benden yakın olan sen; yine zor bir soruyla karşımdasın. Bu sefer cevabı hakkında hiç bir fikrimin olmadığı bir soruyla karşımdasın hem de, “Sana güveniyorum” dediğim de “Sağol, ben de sana...” gibi basit bir cevap vermek yerine “Neden?” diye sorarak beni tamamen allak bullak etmiş durumdasın.
Kardelen Barış - Sen hiç Güvenmeden Yaşamayı Denedin mi?
Sen hiç Güvenmeden Yaşamayı Denedin mi?
Porri Oto - İz
Köşeyi her zamanki gibi hızlı adımlarla döndü. Arkasını iki kere kontrol ettikten sonra karşı kaldırıma geçti. Kış aylarından, hele de böyle kimsenin olmadığı kış akşamlarından nefret ediyordu. Etrafta çok insanın olduğu zamanlardan da nefret ediyordu. O zaman da ne yöne gideceğini, kimle gözgöze gelmekten kaçınacağını bilemiyordu. Bir an önce evine varmak istiyordu. “Araba almalıyım” diye düşündü. Trafik aklına gelince vazgeçti. Trafik, bu boş sokaklardan çok daha tehlikeliydi. Çantasından anahtarı çıkartırken arkasını bir kere daha kontrol etti. Gelen giden yoktu. Kapıyı açtı. İçeri girince son bir kez arkasını dönüp baktı.
Oya Sumi - Hadi yaşa bakalım şu dünyayı, neden kaçıyorsun?
Korkaklıktır intihar. Başına geleceklerden korkar insan, karşılaşabileceklerinden, yaşayacaklarından. Ama bu kadar korkak olan belirsizliğe atlamaktan da çekinmez mi?
Zayıflıktır. Ne var bu hayattan bu kadar kaçacak anlamıyorum. Ne oldu? Neler yaşadın? İşte adı üstünde yaşamışsın artık. Eğer ki korkuyorsan gelecekten, neler olabileceğini bir düşün bakalım, herhangi bir şey tüm yaşadıklarından, sevdiklerinden, her şeyden önce kendinden önemli mi?
Zayıflıktır. Ne var bu hayattan bu kadar kaçacak anlamıyorum. Ne oldu? Neler yaşadın? İşte adı üstünde yaşamışsın artık. Eğer ki korkuyorsan gelecekten, neler olabileceğini bir düşün bakalım, herhangi bir şey tüm yaşadıklarından, sevdiklerinden, her şeyden önce kendinden önemli mi?
Basat Tepegöz - İntihar mı, O ne?
Yaşamımı şöyle bir gözden geçirdiğimde, hayat boyu aldığım kararlarda sabit fikirli bir yapım olduğunu anlıyorum (bkz. insanın kendiyle mücadelesi)(bkz. kendini anlama çabası). Eğer beni bilim ve mantık çerçevesinde tatlı bir dille ikna edebilecek birisi çıkmazsa, kendi doğru bildiğimi yapar, alenen yanlış olsa bile fikrimi sonuna dek savunacak kadar inatçı olabilirim.
Ama her şeyden önce konu hakkında bir fikrim olması lazım!..
Ama her şeyden önce konu hakkında bir fikrim olması lazım!..
Çağdaş Özgür Kartal - İntihar Etmek ya da Mücadele Etmek
Her halde hayatı yaşamaya değer bulmamanın sonucudur intihar etmek. Bunun yüzlerce belki binlerce sebebi olabilir. Belki uğrunda yaşadığın birini, bir inancı kaybetmek; belki hayatta yapabileceğin hiçbir şey kalmadığına, bir adım daha ileri gidemeyeceğine inanmak; belki asla çözülemeyecek bir sorun ve onun getireceği sonuçlardan ölesiye korkmak ya da akla gelmeyen binlerce başka sebep intihara götürebilir insanı. Ama sebebinden bağımsız olarak şunu söyleyebilirim ki her intihar kararı acele verilmiş, düşünülmemiş ve yanlış bir karardır.
Demir Selimoğlu - Gözlerini Açtı ve Kalabalığı Gördü
Gözlerini açtı ve kalabalığı gördü. Belli ki hepsi yeni gelmemişti ama ilk anda her şeyi idrak etmek kolay olmuyordu. Burası neden bu kadar kalabalık, acaba benim bilmediğim bir şey mi var, ben gittikten sonra bir şey mi oldu diye düşündü bir an. Bir tanıdık görür müyüm içlerinde diye “telaşla” bakındı.
Doruk Tunaoğlu - Karadeniz
Uzaklardaki dostum, sırdaşım, kayıp kardeşim...
Artık kararım kesin, bütün olan bitene bir son vereceğim artık. İçinde bulunmak istemediğim bu çirkin sahneden çekileceğim. Bu sahneyi aydınlatan bir tek senin ışığın kaldı ve malesef sadece sana tutunup bu karanlığın içinden çıkamıyorum. En yakınım olması gerekenler sevdiğim adamı, umudumu, güneşimi öldürdüğünden beri sonsuz bir uçurumda düşüşteyim. Tutunmaya çalıştığım bütün dallar kırılıp bir yerlerime batıyor. Bir melek beni kurtarıp sağlam bir zemine bırakacak diye beklemekten bıktım. Artık yere sertçe çakılmak ve yoluma devam etmek istiyorum. Unutma, ölüm bir son değil, sadece bir başlangıç.
Artık kararım kesin, bütün olan bitene bir son vereceğim artık. İçinde bulunmak istemediğim bu çirkin sahneden çekileceğim. Bu sahneyi aydınlatan bir tek senin ışığın kaldı ve malesef sadece sana tutunup bu karanlığın içinden çıkamıyorum. En yakınım olması gerekenler sevdiğim adamı, umudumu, güneşimi öldürdüğünden beri sonsuz bir uçurumda düşüşteyim. Tutunmaya çalıştığım bütün dallar kırılıp bir yerlerime batıyor. Bir melek beni kurtarıp sağlam bir zemine bırakacak diye beklemekten bıktım. Artık yere sertçe çakılmak ve yoluma devam etmek istiyorum. Unutma, ölüm bir son değil, sadece bir başlangıç.
Hüsnü Zan - İntihar
İntiharı anlamak, “(onu) yaşamaktan” beterdir…
Geçmişin izinden ya da geleceğin boşluğundan veyahut yaptığımız hataların bedelini ödemekten imtina ettiğimiz için tercih sebebi olabilecek bir ani çıkış kapısıdır intihar…
Geçmişin izinden ya da geleceğin boşluğundan veyahut yaptığımız hataların bedelini ödemekten imtina ettiğimiz için tercih sebebi olabilecek bir ani çıkış kapısıdır intihar…
Kerem Aydınoğlu - İntihar Etmek Korkaklık mıdır?
İntihar etmek korkaklık mıdır? Öncelikle, bu bence çok ölçüsüz bir soru. Bu ayın konusunu gördüğümde ilk aklımdan geçen şey bu oldu. Kendi hayatına kıyma noktasına gelmiş, en azından bunu ciddi bir şekilde düşünmeye başlamış bir insanın “korkak” adledilmeyi ne kadar umursayacağı bir yana, benim oturup bu konuda “ahkam” kesiyor olmam ne ifade ediyor, hiçbir fikrim yok. Bu soruya cevap arayan bir yazının hedef kitlesi, intihar etmeyi düşünen insanlar değil, intihar üzerine bir şeyler okumak isteyen insanlar olacak. O yüzden ben ikinci gruba zamanında okuduğum fakat kaynak belirtemeyeceğim bir bilimsel çalışma sonucundan bahsedip yazının kalanında ilk gruba hitap etmek istiyorum.
Porri Oto - Ali'nin Kapıları
Kapılarla çevrili bir odanın ortasında duruyorum. İstersem bu odadan çıkıp gidebilirim ve bu da bir tercih olur. Aynı herhangi bir kapıyı açıp onun arkasındakini yaşamayı tercih etmek gibi. Eğer hiçbir kapıyı açmazsam hayatım sırf o odada bir tek an bulunduğum için değişmiş olacak. Karar vermem gereken hayatımdaki o anlık değişimin sonuçlarını mı yoksa kapıların arkasındakileri mi daha çok merak ettiğim. Benim merak ettiğim. Ben... Ben kimim? Vücuduma şöyle bir bakıyorum. Ya da benim olduğunu düşündüğüm bedene... Hayır hatırlamıyorum. Tanıdık hiçbir şey yok. Dolayısıyla bu odadan çıkıp gittiğimde yaşadığım hayatta ne değiştiğini fark edecek kadar bile tanıdık değilim kendime. Bir kapıya gidip onu açıyorum. Niye bu kapı? Bilmiyorum. Belki de en yakın olan olduğu için. Düşündüğüm bu kapının başka bir odaya açılmasıydı; ama durum bu değil.
Ulvi Sünger - İntihar Sanatı
Yazılarıma başlık bulmakta hep zorlanmışımdır, çoğu kez sonunda pek de anlamı olmayan, yazının özünü oluşturan kelimeleri kırpıp bir şey çıkarırım ortaya ama bu sefer öyle olmadı. Bu sefer gerçekten anlamlı bir başlık olsun istedim. Sonunda yapmam gereken şeyi en başında yapıp, başlığı bulup yazmaya geçtim. Adler’in Yaşama Sanatı adlı eserini bilmeyen yoktur herhalde. Yaşamı bir sanata benzeterek, yaşayanların onu hakkıyla icra edebilmek için hangi aşamalardan geçtiğini anlatır falan filan... Bence intihar da bir sanattır. Yalnız diğer sanatlardan farklı olarak gerçekleştirmesi yetenek değil de cesaret isteyen bir sanat. Bu sebepten “intihar, sanat, ne alaka?’’ diye düşünenler olursa alaka budur.
Basat Tepegöz - Hor Görme Elimden Tut
Arkadaş muhabbetlerinde birkaç kez “herkesin oyunun eşit sayılmaması” fikri üzerine tartışılmıştı. “Herkesin oyu eşit sayılmasın!” diyenlerin sunduğu başlıca sebep seçmenlerin eşit olmayan eğitim seviyeleri... Üniversite mezunu bir işveren ile tarlada çalışması gerektiği için ilkokulunu yarım bırakan adamın oyu bir olamaz bu savı savunanlara göre. Haklı olabilirler mi? Kısmen evet. Kısmen de hayır. Bir kere tüm genellemeler gibi, bu genelleme de muhakkak yanlıştır. Üniversite mezunu birinin yıllar içinde belli bir genişlikte dünya algısı tabi ki oluşmuştur ancak her üniversite mezununun dünya algısı, okula gidememiş her yurttaştan daha geniş midir? Kusura bakmayın ama bu soruya “EVET!” diyebilenleri samimi bulmuyorum…
Çağdaş Özgür Kartal - Çobana Demokrasi mi Lazım (!)…
Geçenlerde bir internet sitesinde bir video izledim. Yeni doğmuş bir bebeğe öğütler veriliyordu bu videoda. Diyordu ki: “bu ülkede herkes eşittir ama göreceksin bazıları biraz daha fazla eşittir, şaşırma!”. Gerçekten de bu ülkede birileri daha fazla eşit, birileri de onlara özeniyor. Daha fazla eşit olanlar parasıyla, nüfuzuyla, gücüyle her yerde hepimizden daha eşitler. Karakolda, polis çevirmesinde, devlet dairesinde, belediyeden yapı ruhsatı alırken vs. Peki ya onlara özenenler kimler diyeceksiniz. Açıklayayım: Bu insanların diğerleri gibi çok parası yoktur. Nüfuzu ya da onu güçlü kılacak bir makamı ve yetkisi de yoktur. Çoğu zaman ellerinde bir üniversite diploması vardır ki bu diploma kendilerini Türkiye’nin Aydınlık Yüzü olarak tanımlamalarına yeter. Kimisi Genelkurmay Başkanı’ndan bahsederken bir dahaki seçimde kesinlikle ona oy vermeyeceğini anlatır kimisi eski cumhurbaşkanını sanatçı olarak tanıtır, kimisi de her şeyi bilir bir tek demokrasiyi kavrayamamıştır. Hepsinin ortak özelliği ise oylarının dağdaki çobandan daha kıymetli olmasıdır. Oylarının dağdaki çobanın oyundan daha kıymetli olması gerektiğine inanırlar ve çobanın seçme yetisini sorgularlar. Onlar da diğerleri gibi farklı olmak isterler. Ellerindeki diplomayla dağdaki çobandan daha eşit olmak isterler.
Demir Selimoğlu - Eşitsizlikler Dünyası
Eşitlik, bu dünya genelinde ancak ve ancak teoride mümkündür. Eşitlik kavramı sıklıkla matematikte kullanılır. Hatta belki de bu kavramın çıkışı bile matematiğe dayanıyor olabilir. Matematik; mümkün olduğunca soyutlamalara dayanan, işin pratik kısmından uzak, özünde olan biteni anlamaya ya da anlatmaya yarayan, kısaca temelde bir hayli teorik bir bilimdir. Matematikte sayılar önemlidir ve bu yüzden eşitlikten bahsetmek mümkündür.
Doruk Tunaoğlu - Tahran 1906
Tebriz'den Tahran'a iki hafta süren yolculuk sonunda bitiyordu. Sıcak bir yaz sabahında şehre giriyordu Hasan. İleride özgürlüğün sembolü olacak Azadi Kulesi'nin dikileceği boş araziden geçerken, bir an duraksadı, atını durdurdu. Parşömen üzerine yazdığı yazısı çantasında mı diye son kez kontrol etti. Emin olunca ‘deh’ diye bağırarak atına ayağının yanıyla vurdu. Sadece bir saatlik yolu kalmıştı ama heyecanına hâkim olmakta zorluk çeken bu asker, atını koşturuyordu. İngiliz Elçiliği'ne doğru, doğuya, güneşin doğuşuna, İran'ın ilk anayasasına ve özgürlüğe doğru koşturuyordu.
Ulvi Sünger - Eşitlik Paradoksu
Eşitlik paradoksunu bilir misiniz? Hani şu adaletin olduğu yerde eşitliğin, eşitliğin olduğu yerde de adaletin ol(a)mama durumu. Herkesin oyunun eşit olmaması durumu, insanı kendi oyunun da bir başkasınınkine kıyasla daha noksan olma ihtimaline sürükleyen, empatik duygusallık sonucu ilk bakışta anında tepkiye yol açabilecek bir durum aslında.
Arzu Halci - KAHVE ve KOKU
Gece yarısının keskin soğuğunda, onun karşısında duruyor, titreyen gözlerinin içine bakıyordum. Dudaklarımdan hep söylemekten korktuğum cümle dökülüverdi: “Gitmek zorunda mısın?”. O, krem rengi uzun paltosunun içinde, uzun ince bedeni, soğuğun incittiği kuzguni siyah saçları ve simsiyah gözleriyle, sanki baktığı yerdeki karı eritecekmiş gibi delici ve keskin bakışlarının gardını bu gece uzun süredir ilk defa bir kenara bırakmış, kendini sonlanmamış hikayelerin hüznüne kaptırmamayı çok iyi beceren bu kadın, şu an “gitmek” fikri karşısında sözleriyle olmasa bile, gözleriyle tereddüt etmişti bir an için.
Can Badriler - İNSAN NEDEN KISKANIR?
Kıskanmak, temelini sahiplenmek, sahiplenmek istemek, sahiplenilmek ve sahiplenilmek istemek şeklinde rafine edebileceğimiz 4 ana eylemden alır. Yani kıskanmak çerçevesinde hissedilen, düşünülen ve yapılan her şeyin altyapısında "sahiplik" kurumu yer alır. Kıskanmanın derecesini, niteliğini ve dışavurum biçimini belirleyen, yani üstyapısını oluşturan ise güç ve güce bağlı enstrümanlardır. Dolayısıyla "İnsan Neden Kıskanır?" sorusunun cevabı "sahiplik" ve "güç" şeklindeki iki ana temel üzerinde ve arasında şekillenir. Kıskanma olgusunu elit kıskançlığı ve alt kültür kıskançlığı olarak ikiye ayırırsak, bu iki tür arasındaki farkları "sahiplik" ve "güç" temelleri belirler. Gerçekliğini ve gerçekliğe dönüşümünü de bu temeller şekillendirir.
Azamettin Hamçay - ÖBÜR
“Kıskanma” kelimesinin TDK sözlüğündeki anlamlarından bir tanesi “Yerinde olmayı istemek, imrenmek” olarak yer alıyor. Kıskanmayla ilgili insanlardaki genel yargı da budur, ‘elde edememe’ ve beraberinde ‘bir başkasının elde etmiş olması’ durumunda yaşanan duygu.
Basat Tepegöz - KISKANMAK RUHUN GIDASIDIR
Merhaba Sevgili Okurlar!
Bu oluşum içinde yer alan herkes bir şeyin uzmanı, ancak hiç kimse her şeyin uzmanı değil. Ancak hepimizin ortak noktası “gözlemleyen” ve “tecrübe eden” insanlar olmamız. Bu doğrultuda düşüncelerimizi sizinle paylaşacağız. Kendi adıma konuşmak gerekirse; bu yeni oluşumda her ay deneme tadında yazmayı düşünmüyorum. Mümkün olduğunca tarzımı yansıtan, şaşırtan, düşündüren, güldüren çeşitli materyallerle karşınızda olmaya gayret edeceğim. İlk konumuz kıskanmak. “İnsanlar neden kıskanır?” diye sorduk kendimize…
Bu oluşum içinde yer alan herkes bir şeyin uzmanı, ancak hiç kimse her şeyin uzmanı değil. Ancak hepimizin ortak noktası “gözlemleyen” ve “tecrübe eden” insanlar olmamız. Bu doğrultuda düşüncelerimizi sizinle paylaşacağız. Kendi adıma konuşmak gerekirse; bu yeni oluşumda her ay deneme tadında yazmayı düşünmüyorum. Mümkün olduğunca tarzımı yansıtan, şaşırtan, düşündüren, güldüren çeşitli materyallerle karşınızda olmaya gayret edeceğim. İlk konumuz kıskanmak. “İnsanlar neden kıskanır?” diye sorduk kendimize…
Çağdaş Özgür Kartal - SENİ NEDEN KISKANIYORUM...
Kıskanıyorum seni deliler gibi. Gece, gündüz, sabah, akşam, nefes alırken ve nefes verirken kıskanıyorum. Çok kıskanıyorum doğru ama bir sor neden. Bilmiyorum açıklanabilir mi seni kıskanmak sana ve sana benim gözümle bakmaya hakkı olmayana ama anlatmasam kolaya kaçtı dersin, deme! . . .
Demir Selimoğlu - İNSAN SEVMEMEYİ ÖĞRENEBİLSEYDİ KISKANMAZDI DA...
Yalnız kalmaktan korkmaz mıyız hepimiz? Üzülsek de sevinsek de ağlasak da gülsek de yanımızda birileri olsun isteriz. Belki anlık olarak yalnız kalmaktan hoşlananlarımız vardır ancak uzun vadeli yalnızlıktan korkmak sanırım insanın hamurunda vardır. Bu yüzden tanışmak, tanımak isteriz. En temel ihtiyacımız sevmektir aslında çünkü sevdiklerimizle gülmek gülmelerin en güzeli, onlarla ağlamak ağlamaların en rahatlatıcısı olur. Bazen öylece yan yana durup hiçbir şey yapmamak bile güzeldir sevdiğimizle. Çocukken tuvalete bile giderken bir arkadaş götürürüz yanımızda, maç yaparken kavga ederiz ben onunla aynı takımda olacağım diye, hele bir de aşık olduk mu, deli akan kanımızla beraber ortalığı ayağa kaldırırız ‘ben de seni’ diye başlayan bir söz duymak için.
Doruk Tunaoğlu - GÜNEŞ ve HANÇER
Sıcak bir yaz gecesi, rüzgarda sallanıyormuş gibi parlayıp sönen yıldızlar, denizin ortasında birbirinden güzel dört ada ve onu karaya bağlayan asfalt yoldan kurtulabilse arkadaşlarının yanına gitmek için bir saniye bile beklemeyecek olan Karantina Adası. Her şeyin garip bir uyum içinde olduğu bir Urla gecesi. İskelede eğlenen, bu güzel tabloyu şişedeki lâlle renklendiren gençler ve birbirlerini tanıdıkça parlayan, parladıkça yıldızları kıskandıran iki ruh.
Duru Pera - KISKANMAK
Kıskanmayı anlamak için insanoğlunun sosyolojik ve psikolojik tarihçesi ve yapısına bakmak… falan gerekmez. Kıskanmak çok insani bir şeydir esasında. Basitliğinden karmaşa doğurabilen bir şey…
“İnsan aşkta neden kıskanır?” diye sorduğumda kendime, iki yanıt aldım benden. Birincisi sahiplenme duygusundan, ikincisi de benlikteki eksiklik duygusundan. Sahiplenme duygusundan kaynaklanan kıskançlık, esasında karşındakini kıskanmaktan ziyade kendini sevmektir.
“İnsan aşkta neden kıskanır?” diye sorduğumda kendime, iki yanıt aldım benden. Birincisi sahiplenme duygusundan, ikincisi de benlikteki eksiklik duygusundan. Sahiplenme duygusundan kaynaklanan kıskançlık, esasında karşındakini kıskanmaktan ziyade kendini sevmektir.
Kerem Aydınoğlu - İÇİMİZDEKİ DÜŞMAN
Çok düşündüm kıskançlığı nasıl anlatacağım, hakkında ne yazacağım diye. Tam bir karar veremedim açıkcası, o yüzden dağınık bir yazı olacak bu, kusuruma bakmamanızı rica edeyim şimdiden...
Kıskançlık kötü bir şey. Böyle diyerek başlayayım. Yüceltilecek, kulp bulunacak, bir şeylerin göstergesi olarak gösterilebilecek bir yanı yok. Yaşamdan bu duyguyu tamamen silip atabilsek, kimse kimseyi bir daha hiç kıskanmayacak olsa, dünya hiçbir şey kaybetmezdi inanın, aksine çok şey kazanırdı. Böyle "olmayası" bir duygudur işte bana göre kıskançlık.
Oya Sumi - OTHELLO
Bizde olmayanı kıskanırız, alamadığımızı, sahip olamadığımızı.
Korkudur kıskançlık, kaçırdıklarının kaçıracaklarının, yapamadıklarının ortaya çıkmasıyla irkilmendir. Olumsuz bakmaktır belki ama arada bir bakmakta da yarar vardır :)
Korkudur kıskançlık, kaçırdıklarının kaçıracaklarının, yapamadıklarının ortaya çıkmasıyla irkilmendir. Olumsuz bakmaktır belki ama arada bir bakmakta da yarar vardır :)
Kaydol:
Yorumlar (Atom)


